29.05.2009

keskinleşmesi gereken ruhum,sanat eserine bakarken...

" sanatta daha çağdaş veya daha yetkin yoktur; sanatsal üretim özünde sonsuz bir çeşitlemedir yalnızca "

" bir sanat yapıtının değeri, kendisiyle ilgili yorumların toplamıdır sonuç itibariyle. ancak bu olgu, içerdiği potansiyeli düşündüğümüzde, henüz aramıza katılmış olan bir sanat eserinin daha az değerli olduğu anlamına gelmez elbette; zira onu değerli kılmak da yine bizim elimizdedir; yeter ki sanat yapıtıyla kıyasıya hesaplaşalım, yorumlama tutkusunu yitirmeyelim. " der Mehmet Ergüven "Görmece " adlı kitabında.

iyi bir işi kaçırmaktan korkarım. bir eserin değerli olduğunu anlayabilmek için yeterli donanıma sahip olmak, bir görev olmalı sanki.

müze gezmek önemli tabi, insanın ruhu törpüleniyo ama yeni işler de görmek gerek. gözüm çok keskin olmalı yoksa sadece birilerinin " bu iyi " dediği işlerle yetinmek zorunda kalırım...oysa kimin gözüne güvenebilir ki insan

kendi kendime

kimsenin okumayacağı yazılar yazmak...
hem herkese açık , bir o kadar da insanlara ulaşabilmenin imkansız gibi olduğu bir alandayım burada.
benim odam gibi..
kendim söyler kendim dinler'im gibi...
dipsiz bir kuyuya bağırmak gibi ...
sağırla konuşmak, köre dans etmek gibi ...

hükümete önemli bi öneri

memlekette çalışma hayatı hiç durmasın.günde 3 vardiya çalışılsın,

08.00 - 16.00 ...........1.vardiya

16.00 - 24.00 ...........2.vardiya

24.00 - 08.00 ...........3.vardiya

böylece işsizlik hatırı sayılır miktarda azalıcak ve 7/24 durmayan çalışma hayatı süper bi kazanç getiricek. hem iş saatlerini kaçıran,gündüz değil gece yaşayan insanlar da resmi işlerini halledebilecekler.ben bir keresinde okul harcımı bile yatırmadım güne başlayamadım diye...bu tür insanlar sorumsuzdurlar, her işlerini son ana bırakırlar,sanırım bu şekilde iş yapmak daha adrenalinli ve eğlenceli. çünkü yaşamın tek bir kalıp olan mantıksızlığına inanamıyorum..aklım almıyor ,sahiden nasıl bu derece tek tip yaşayabiliyoruz....yaşayabiliniyor?? nasıl yaşıyorsunuz ???
beni kandıramazsınız..ben sabahları şehri öylesine,amaçsızca,sadece canım istediği için gezerken, otobüslerde giden sıkılmış suratlarınızda haketmeyerek sahip olduğunuz gözlerinizdeki boşluğu görebiliyorum.....
o gözlerle nereye ve ne şekilde bakıyorsunuz ? ne kadar da körsünüz...

24 saat olan günü sınırlamayalım..daha kısa sürelerde ve daha sık çalışalım...
çalışırken mutsuzluğumuzun sebebi özel hayatımıza zaman kalmaması değil mi ? yoksa insani ölçülerde olan bir iş,neden mutsuz etsin ki insanı..para kazanmak ne kadar güzel...ama onu harcayacak zaman kalmayınca zengin kölelere dönen insan, insan olmaktan vazgeçmeye başlıyor.
üretmeye yönelik yaşasak,belki günde 4 saat çalışsak...
hiç durmayan devlet daireleri düşünüyorum...gece 3 olmuş uyuyamıyorum, kalkıp adliyeye gideyim, sicil kaydımı alayım, oradan dişçiye gidip dolgumu yaptırayım, sonra saat 5 olmuş mesela, ben de 8-12 vardiyasında çalışıyorum, uykum gelmişse 2 saat uyuyayım, randımanlı bi şekilde çalıştığım işime gideyim...kütüphanede çalışayım mesela...Konak'taki milli kütüphanenin vitray tavanının altında 4 saat kitaplara köle olayım...Borges gibi kör olmayayım ama 800 milyon maaş yeter.değişecek 6 vardiyaya nasıl mı maaş ödenicek...e hiç durmadan çalışan bir kurum amma da çok kazanır...çalışma koşulları ve süreleri ve ücretlendirilmeler,iş yerinin durumuna göre ayarlanır...
sağlık ocaklarında örgü ören hemşireler biliyorum...orası evinden daha eğlenceli sadece beyaz giymek zorunda olduğu bir başka ev...
herşey toptan değişmeli ve gelir dağılımlarının arasındaki uçurum da yok edilmeli.milletvekili dediğin götler neden o kadar para alıyor ki?
cumhurbaşkanı falan ne öyle yaa,7 sülalesine yeticek parayı napıyo bu insanlar.zaten devletin imkanları onlara hiç para harcatmazken bir de o şaşkınlık yaratan maaşlar?
yönetici dediğin bizim için düzeni sağlayan ve işleri yoluna koymaya çalışan bi insan aslında
insan algısı iktidar anlayışına göre şekilleniyor.insanlar, "önemliler" ve "fasulyeden olanlar" olarak ikiye ayrılıyor...
yönetici de vardiyayla çalışsın, o da kendini harab etmesin ...ne iktidar hırsı kardeşim bu...hasta ruhlu olmayan bi insan,yaşamına yeticek kadar para kazanıp gülümseyerek hayatta kalmayı seçer ama onların çocuklukları bizimkilerden daha trajik geçmiş mutlaka....çünkü öyle bir nefretle dolular ki, normal kafalar değiller...tecavüze mi uğradın,noldun da "ülkenin başına geçince ben size göstericem dünyanın kaç bucak olduğunu" der gibi davranıyosun.."ananı da al git" leyip gıdaklamalar nedir ki?? sorarım
ya da ölümcül kararlar,kanlı eylemler, hiçbirşey güzellik olsun diye değil...
şimdi ben, belki onlar düşünememiştir diye bir öneri getiriyorum:hiç durmadan çalışan ve yaşamaya vakti olan mutlu bir topluluk görmek istiyorum..eğer hükümet benim bu muhteşem fikrimi projelendirmeme izin verirse bana da yüksek danışmanlık görevi verebilirler. :)

17.05.2009

kaşığa sor




yemek mefhumu.....bir insandan nefret
etmek için onu yerken izlemek yeterli...insanlar yerken neden dikkatli olmuyorlar,neden ağızlardan sesler çıkıyor,ağız kenarlarında yenen şeyin kalıntıları kalıyor, neden ağızlara sığmayacak büyüklükte lokmalar sokuşturuluyor ?
nerde kaldı "bu konuyu yemekte konuşalım" lar? yemekte birşey konuşulmuyor ki ! herkes tabaklarına gömülüyor, yemekler çiğnenmeden yutuluyor. yemek yemenin bir adabı var ...
kaşığa sorsan ne der?

zaman

11.05.2009

swing

balkan modası

.
modayla ilgim yok ama radikal'in arka sayfasındaki moda haberlerini okurum. Beyaz rusya'daki bu moda festivalinden gelen bu fotoğraftaki modacının,balkanlar yorumuna bayıldım. mankenlerin başlarındaki örtüler harika bir yorum...kışın,ben de başımı üçgen yün atkılarla bu şekilde sararım.arkası dönük mankeninki gibi yani...bende de balkan kanı olduğundan herhalde ,

modayla ilgili etiketi, eftal yüzünden ekledim çünkü bu ayın 5 inde gece sokakta karşılaştık...grafikten textil e geçeceğini söyledi. yapmasa iyi olur bence

moda sayfalarım onun için..

8.05.2009

müzik 80'lerde,müzik elektronik...

2008 yazı

yazdan bir gün

ısı ve şeker

zaman katmanlarında sıkışmak


Rüyadaydım...Rüyanın içindeki rüyada olduğum bir rüyadaydım...Yani , "şimdi" den "derin" e doğru iniyorum : rüya,rüyanın içindeki rüya,rüyanın içindeki rüyanın,,,,içindeki rüya......
Zaman katmanlarında öyle bir sıkıştım ki,en derindeki rüya öylesine korkunç ve kasvetli ki, uyanmak istiyorum.
Kendime şunu söylüyorum : Zaman'da biryerlerde sıkıştın..Uyanabilmek için öyle bir sıçrama yapmalısın ki,rüyamdaki rüyaya sıçrayabilsem yeter...Sadece rüya görmekse hiç dert değil...Ama yaprak yaprak mı deyim, ara ara mı, bilmiyorum zamanın labiretlerinde sancılı bir kayboluştayım.. Bilincim,kurtulmak için zamansal bir sıçrama yapmamı söylüyor

Çok zor oluyor ama,sonunda zamansal sıçramayı başarıyorum ve uyanabiliyorum...en dipteki rüyamda,duyduğum melodiyi kendime hatırlatmak istiyorum daha sonra....uyanabildiğimde o sersemlik halinde bunu not ediyorum...ve hala tam olarak uyanamamışım..

ama melodiyi bir daha asla hatırlayamıyorum

2008'in ortaları

el diario

günlük

6.05.2009

muzafferin heykel sergisinin sergi gerisi-5mayıs



haftanın kahramanı-köpekler krallığı



Hasan,saltanat tahtında rahat rahat oturuyor...Bu abla da onun sahibi....İsmi Münzile 'ydi galiba.Yanlış ta olabilir ama,eve gelince unutmuş oldum...Hayvanlar resmen saltanat sürüyorlar Alsancak'ta...
Batılılar gibi Çinlilerin de sahip olduğu Köpek Krallığı Efsanesini bilir misiniz?
Klapproth'un çevirdiği ansiklopedide şu bilgiler yer alır :
"Köpekler Krallığında erkekler köpek biçimindedir, kafaları uzun kıllarla kaplıdır.Elbiseleri yoktur ve dilleri köpek ulumalarına benzer.Karıları insan ırkından olup Çince anlarlar.Bu halk mağaralarda yaşar.Erkekler yiyecekleri çiğ yerken , kadınlar pişirir.Kadınlar bu köpeklerle evlenirler.
Bu köpekler Krallığıyla ilgili çok çeşitli bilgi farklı Çin kaynaklarında var.Kırgızların Köken Efsanesi ile benzerlikleri var.
Bu Köpekler Krallığı aslında bir Kadınlar Krallığı..Çünkü bu ülkede oturan kadınlar insan biçiminde olup köpeklerle evlenmekte ; doğan çocuklar erkekse köpek,kızsa insan olmakta...
Bu krallık açık şekilde Amazonları hatırlatıyor...Ayrıca hem köpekler krallığı hem de amazonlardan bahsedilir bir ara ama Hasan adlı bu köpeğin krallığını hiçkimseye bırakmaya niyeti yok...


alıntı: metis ajanda (Jean Poul Roux,Orta Asya'da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar)

kedi ister misin?

ANNESİZ KALMIŞ BEBEKLER KOROSU
BÜTÜN GÜN BIY BIY DA BIY BIY
DOYUNCA KARINLARI HEMEN TOPLAŞIP UYURLAR
AZ DA DEĞİL 5 TANE
KİM ALMAK İSTER BUNLARI?










4.05.2009

haiku denemesi :)



Kaktüsü aldım topraktan
toprağı begonvile kattım
diken battı parmağıma

.....kendi kendime gülüyorum ama,Japon şiir sanatı olan haikular işte böyle basit,üç cümlelik dizeler.
batılının anlayamadığı birşeyler olmalı haikularda...bu kadar arı bir dile indirilmesi süprematizmi hatılatıyor bana. Malevich'in süprematist kompozisyonlarını..Siyah üzerine beyaz bir kare gibi haikular da....ben de bir haiku denemesi yaptım.yaşanmış bir hikayeyi haikulaştırdım.
elimde bir kitap var, yazarı sei şonagon.kitabın ismi makura no soşi....kitabın adı , Osmanlı edebiyatıyla analoji kurup yastıkname diye çevrilmiş. yazarın 965 yılında doğduğu tahmin ediliyor,ölümüyse muamma. o dönemin japon sarayındaki çok ünlü ve kültürüyle herkesi etkileyen bir nedime.dönem Heian Dönemi...
metis yayınlarından çıkan kitap ,türkiye de gerçekleştirilmesine hayran olduğum bir proje çevrim işi.
çeviri: kitap çevirmenleri girişimi ortak çevirisi.
neyse, bu kitabın biraz karıştırılması taraftarıyım.inceliklere hayran olunan, nezaketin tanrısallaştırıldığı
bir kültür.....pek çok şeyi düşününce de bir türlü anlayamıyorum japonları ama bir kültüre dışardan bakıp anlaşılmadığını söylemek anlamlı değil zaten...
bir haiku daha yazayım kapatırken...hoşuma gitti...kısacık ya...insan üç cümle yazıp birşey oluşturduğunu sanıyo. ama eminim haikucular o saflaşmış cümleleri kurmadan önce nasıl bir arınmışlığa ulaşıyorlar bilmem...biz karmakarışık bir dünyada yaşıyoruz...
dünya kaos
uyku sükunet
gözlerimi kapadım....nasıl..ilkinden daha iyi değil mi..
ben de çok düşündüm bu cümleleri kurmadan önce

http://home.tr.net/ibrahimberksoy/haiku.htm

şu bağlantıya da gözdeririseniz, haiku konusunda reziil olucam ama,öğrenmemek ayıp olan tabi.






primitif yaşam algısı....hiç değilse 15dakikalığına

her gün,sadece 15 dakika bütün fişleri prizden çekelim...milyonlarca insan bunu yaparsa ne kadar çok tasarruf yapılmış olur....şu kadar kw. saatten şu kadar dakikayla ayda şu kadar tasarruf,yılda şu kadar tasarruf......falan demek, rakamlarla konuşmak isterdim ama rakamlara da gerek yok aslında...
avustralya yerlileri miydi yoksa bir afrika kabilesi miydi, unuttum ama, primitif bir yaşam...
rakam algıları, 1, 2, 3 ve çok.....
birşey 3'ten çoksa miktar olarak, ne kadar çok olduğu önemli değil..... ÇOK İŞTE, ÇOK.!!!!!!
ve rakamsal olarak ne kadar tasarruf yapacağımız değil, çok tasarruf yapacağımız daha önemli...
hiç değilse 15 dakika elektriksiz .....

dişe diş kana kan




hayvanlara ve bitkilere kötü muamele gösteren insanlara aynısını uygulayalım....
tam olarak ne yaptıysa ve tam olarak nasıl yaptıysa




fotoğraflar,beş yıllık bir süre içinde çektiğim ölü hayvan fotoğraflarıdır.zehirlenme,ezilme,dayak
ölüm sebepleridir.

annesiz kalmış yavru kediler

4 mayıs 2009 p.tesi

sevgili günlük
bugün ali aradı.gümüldür'de hayvan zehirleme operasyonu yapılmış.belediye mi zehirlemiş???
hayır,belediye yapmaz öyle birşey...mekan sahipleri ya da site sahipleri olabilir gibi birşey söyledi...bilmeden de kimseye katil muamelesi yapmayalım ama,bunu yapan birileri var...
beş tane yavru kedi bulmuş,daha 1 haftalıklar herhalde. kimse bakmak istememiş...ali'nin de annesi astım,eve götüremiyor...ben bakabilir miyim?........................hmmmmmm..........tamam.
olur...çikita çok kıskanç,ondan saklamam gerek..neyseki ev büyük....15 odası,3 banyosu 4 salonu var...bir odayı ayırıveririm onlara..

yarından sonra evde 7 kedi mi olucak???? neeeeeee????

bir de aslında kötü giden şeyler de var...22 sinde tez savunmam var ve ben hala blogla uğraşıyorum.manyaklık değil mi bu.....
tamam ama.şimdi tez çalışmasına başlıycam. hem tez bitince blogumda yayınlıyacak bir sürü de yazım olucak
hoşçakal sevgili günlük

geçiş zamanında her şey

bir günden bir diğer güne geçmek....
Bir gün 24 saat mi, yoksa uykuya yatılana kadar geçen süre mi.....
Bir(1) gün, ne zaman biter,
ne zaman başlar diğer bir gün.....uyuyup uyandıktan sonra mı......

hiç uyumadan geçen uzun bir sürenin ardından,güneş tekrar doğarken,insanlar her gün yaptıklarını,bugün de tekrar etmeye başlarlar.Bugün bittiğinde yarın yine yapmak için, ve ondan sonraki günün yarını , aynı şeyleri yine yapmak için....
sabaha karşı çekilen fotoğraflar teknik olarak hiçbir müdahaleye uğramadılar, fotoğraflardaki insan hayvan,mekan,hiçbirşeyin müdahaleye uğramadığı gibi...
bir güneşi,bir mekanı,bir zamanı paylaşmaktı fotoğraf çekmek
şimdi bu fotoğrafları paylaşmak gibi