29.08.2010

hayvanlar hakkında

kafesler ve cam bölmelerde evcil hayvan satan petshopları felaket şekilde kınıyorum. önerim, kendilerinin de en az 1 ay aynı şekilde yaşama cezasına çarptırılmaları.
bazı dükkanların önünden geçiyorum ve cam bölmelerinde yavru kedileri ve köpekleri izliyorum. öyle masum öyle tatlı ve bezmiş görünüyorlar ki, küçücük bebek gözlerinin feri sönmüş. kendilerine ayrılmış bölmelerde ikişer üçer, bazen de yalnız başlarına duruyorlar. koşamıyorlar, istedikleri bir yeri beğenip orada şekerleme yapamıyorlar. bu inafsızlığa inanamıyorum. onları sevmek te yasak. hiç dokunulmuyorlar. satılana kadar böyle manyakça bir işkence ile yaşıyorlar. ya satılmzlarsa ? bazısının uyutulduğunu duydum.
bu hayvanları görünce, petshop sahibini o küçücük bölmelere kapatmak geliyor içimden.

9.08.2010

BEBEĞİN GÜNCESİ 2 "Tanrı Olmayı Hazmedebilmek"

     
                         Dört buçuk ay geriye gidiyorum. 18 Mart tarihine. Perşembe günü. İçimdeki zamanını dolduran bebeğimin gelmeye hala niyeti olmayınca suni sancıyla doğumu başlatmaya karar veren doktorum, saat sabah 7 de hastaneye gelmemizi söyledi. "Bugün doğurucam ben" diyerek hastaneye gitmek çok garip bir psikoloji içine soktu beni. Karmakarışıktım. Heyecan, merak..... belki tanımlamaya kalksam, farklı disiplinlrden tanımlamalarla açıklamaya çalışacağım.  34509504830805804 X 1 = 2 gibi bir tanım getirebilirim matematikçe düşünürsem.
           34509504830805804, benim içimde var olan düşüncelerin, yani hissettiklerimin sayısı. Çarpı 1, beni temsil ediyor. Yani o sayıda düşünce, bir bedenle çarpılınca, 2 ' ye eşit oluyor.2 ise Umut ve ben sanırım. Ya da bebek ve ben....ya da Umut ve bebek...
          Veya mesela bir Mantık formülü ile şu şekilde açıklayabilirim: Aşık olan mutlu ise, mutlu olan hastaneliktir.Her hastanelik olan da mutludur.
Daha fazla tanımlamaya gerek yok. Karmakarışığım işte ama içimde olmayan tek şey "korku". Asla korkmadım. Ne çekeceğim sancılardan, ne de doğum anından. 
          İçimdeki yaratığı o kadar merak ediyordum ki, belki de hayatım boyunca hiç bir şeyi bu kadar çok merak edemem. Elimin altında, birkaç katman derinin içinde bir bebek var. Akşam olunca onu kucağıma alacağım. Bu his, insanı allak bullak ediyor.
          Bu allakbullaklık, Anne olmaktan daha çok, Tanrı olmayı hazmetmeye çalışan bünyenin karmaşası. Kadının bir organı,  Allah'ın bir ismi değil mi zaten ?
İşte vahşi bir hayvan gibiyim. Doğuruyorum. Ne kadar modern ve kibar olmayı öğrenmiş olursak olalım, bütün kadınlar bacaklarını açıp, içlerinden birşey çıkarıyorlar. Tüm mahremlik kalkıyor.Orası kan içinde. Kan ve birçok sıvı. Bütün çaban, o kutsal bilgiyi tüm dünyaya sunmak üzere dışarı çıkarabilmek için oluyor.
Bebek çok "saf bir bilgi", dünyaya gelen... Bu bilginin gizemini çözebilmek ve saflığını koruyabilmek gerek o büyüdükçe. Bebeğin, bir "bilgi" olmaktan, "bilme"ye doğru giden yoluna çok iyi rehberlik etmek gerek.

          "Yok"tu...Birkaç saat sonra bir bebek alacaksın kucağına. Senin bebeğin...Sizin bebeğiniz. Kocaman bir dünya. Senin dünyandan ayrı, koskocaman bir hayat...


    Bu fotoğrafta benim için punktum noktası, bacağın bağlanmış olması. Aklıma, doğum sırasında kalkamaya çalışan kadınlar olduğu fikrini getiriyor bu görüntü.




    Hemşirenin eldivenleri, oradaki durum hakkında sağlam bir fikir veriyor... Epey kanlı. Ama korkulucak birşey yok.



    Bu an anlatılamaz. Büyük bir şaşkınlık.Mucize gibi. Onu elimde tuttuğum gerçekliğini idrak edemiyorum. Ona dokunuyorum ve ister istemez kontrol ediyorum vücudunu. Bir problem var mı diye.





    Onu kokluyorum. Öyle harika ki. Ağlaması çok iyi hissettiriyor. Ağlamak, yaşama tutunmak demek. 






    İnsan, kutsal bir bilgi olarak dünyaya geliyor. Bazısının üstü betonla örtülüyor, bazısı siliniyor. Bazısı da yeşeriyor, büyüyor. Koskoca evreni etkileyecek bir enerji oluyor insan.

7.08.2010

BEBEĞİN GÜNCESİ 1

                      Öylesine bir sıcaklık ki, tüm yaşam enerjimi alıyor ve Derin de uyuyamıyor. Vücudunda isilik denen kırmızı noktacıklar çıktı. Şimdi küçük bir vantilatör onu serinletiyor. Tatlı uyku perileriyle uyuyor. Kolları ve bacakları iki yanına açılmış.Sanki bana sarılmayı bekliyor. 
           Pamuk yumuşaklığına buluyor olduğu her yeri. Ona bakınca, onu görünce ve onu göremediğim ama düşündüğüm zamanlarda içimi, unu ve şekeri fazla kaçmış ocakta soğuması beklenen yeni yapılmış muhallebi gibi bir şey kaplıyor. Derin bir nefes aldıran......çünkü onun sevgisini hissettiğimde o hissi içime sığdırabilmek için deriiiiiiiiiiiinnn bir nefes almam gerekiyor.
           Uyurken Demir ilacını vericem .şimdi...birazdan...Gün içinde 2 saat emmediği bir zaman yakalayamıyorum (Demir ilacı ve süt arasında 1 saat olmalı. Emdikten 1 saat sonra ilacı veriyorum, ilacı verdikten 1 saat sonra da emziriyorum. Bu da 2 saat emmemek demek. Süt ve süt ürünleri Demiri sıfırlıyor.)
           Yanına gidip kıvrılıvericem orada. Çingene gibi her yerde yatmayı, bir orada bir burada uyumayı çok seviyorum.

Antoni Casas Ros " Almadovar Teoremi" nden Alıntı

"... Gözden, bakmaktan gelen yaratıcılığın , sevincin en saf tarifi bu. Sokak serserilerinde en çok sevdiğim şey budur. Hızlı ve iyi bakmasını bilirler. Hayatları buna bağlı. Tehli,kede olmayan insanlar çok gevşektirler. Duyuları küfleniyor. Bütün hayatları pas içinde. İçinde dolaşmayı sevdiğim şüpheli, kaçak dünyalarda bakışın keskinliği, ışıması, parlaması var. Le Petit Robert' de Balzac' tan alınmış şu cümleyi hatırlıyorum: "Kadın mı erkek mi belli olmayanların şüpheli dünyası." Hem ses olarak hem de kafada canlandırdıklarıyla muhteşem bir cümle, Almadovar' ın yorulmadan incelediği dünya işte bu. Bana bakışı, siyahla beyazın hiçbir zaman gri olmaması, birbirleriyle flört ederek titremesi gerektiğini bilen , tesadüfü yok eden bir dil darbesiyle şaşıran bir bakış....."

3.08.2010

Patrick Demarchelier "Light Black"

Patrick Demarchelier' nin setinde  model olarak çalışırken, aynı zamanda ışıkçı da olabilirsiniz. Hem böylece çift maaş almış olursunuz.Paraya para demez, zenginliğe doyarsınız.
Demarchelier' nin Şubat 2008 Italyan Vogue Dergisi için yaptığı çekim, "Light Black" , plastik bebek gibi duran modelleri, çekim mekanı ve incelikli kurgusuyla çok dikkat çekici.
Modeller, ellerine birer ikişer, kablolu çıplak ampuller almışlar.
"aklıma çok iyi bi fikir geldi " der gibiler..
."kafamda bir ampul yandı"

Demarchelier Mobilya' nın yeni ayaklı abajur koleksiyonunun katalog fotoğrafları gibi olmuş olan bu çekim, Patrick Amca' nın yaratıcı beynini kanıtlar nitelikte.
Demarchelier' nin kadınları, organik değil, oldukça plastikler. Bu, fotoğraflarda istenen bir şey tabiki. Patrick Demarchelier, aklından geçeni aktarmakta asla başırısız olmaz.  Irving Usta da öldükten sonra, daha tecrübeli biri yok herhalde zira fotoğrafçı, 1944 Paris doğumlu. Biraz tecrübeli yani...

İşte Light Black :







26.05.2010

melekler güncesi 2

Meleklerle çok az ilgilendim bende oldukları sürece ama onlara ayırdığım kocaman odanın küçük beyaz köşesine hep uğradım ve gülümsedim. Derin' le gitmeyi de ihmal etmedim. Fakat, koşturmakla geçen dakikalar, saatler ve günler,  geçti...Büyük bir hızla geçti. Daha önce olmadığı kadar hızlı geçti... Melekleri postalamak için kimseyle konuşamadım. Ama Amerika'da yaşayan bir arkadaşımı son gün kandırdım ve melekleri, saat farkını da gözeterek ona yolladım. Sabah 6 buçukta gönderdim melekleri, o da Amerika'da akşam 10:30 da aldı. Bir aksilik oldu önce: Ben adres yazıp yollamayı unuttum. Ben göndermiş olmadan akşam 10.30 da arkadaşım melekleri karşılama ritüelini yapmış. Sonra ben " ay dur dur ben unuttum !!! adres!!! madres!!!! yolluyorum!!!! tut, yolladım, al melekleri!!!! " derken , merasim de bozuldu gibi. Ben arkadaşıma , melekleri kabul ederse ona 3 kişiyi bulacağımıza söz verdim ama kendim için bulamadığımı onun için nasıl bulabilirdim ki!
Melekler artık benden çıkmıştı. Bir oh çekemedim doğrusu çünkü şimdi bir sorumluluğum daha vardı.Bir 3 kişi nasıl bulacaktım ki. Beş gün, dakika dakika, saat saat, gün gün hemen çabucak geçti ve ben arkadaşımın göndereceği 3 kişi aramadım bile.
Sonra garip bir şey var, melekler hiç gitmemiş, evdeymişler gibi hissediyordum hep. Arkadaşım da sanki gelmemişler gibi hissediyorum dedi.
Acaba melekler bende miydi????
Arkadaşıma 3 kişi bulamadım diye melekeleri yine bana gönderdik. Gönderdiğim kapıdan, sözümona melekleri yine karşıladım.Ama diyorum ya, melekler zaten hiç gitmemiş gibiydiler... Bir de, geçen haftadan kalan solmuş çiçek, dileklerin olduğu kağıt,çürük elma hala beyaz köşede duruyor diye ben de yenilerini koymadım.Bunu yapmaya ne isteğim ne enerjim yoktu.
Şimdi ben,
melekleri kendimde bıraktım. Kimseye göndermedim.Sadece 1 kişiye yolladım, o da ritüele uygun olmadı ve arkadaşım melekleri bana geri gönderdi. İkimiz de huzursuz olduk. Uykularımız kaçtı.Sonuçta melekler hala bende. Bir köşeleri falan da yok. Bütün ev onların artık. Birlikte sonsuza dek yaşayacağız. Umarım melekelr bana küskün değillerdir. Bir ritüel yaşıyorduysa da, ben o ritüelin kökünü kuruttum galiba.
Bu konuda ilk günler huzurum kaçmıştı ama artık hiç birşey hissetmiyorum. Dileklerim olucak mı olmayacak mı, bilmiyorum.
Sonuç: Derin'den ve işten başka bir sorumluluk alma!  Ne kadar ilahi olursa olsun...

8.05.2010

melekler güncesi 1

     
Arkadaşım melekleri bana yolluyor bu akşam. Saat 19:30.... Melekler üç saat sonra gelecekler. Onlara inanıyorum.....


Aslında inandığım hiç bir şey yok ama ben inanmıyorum diye, var olan şeyler varlıklarını yitirecek değiller.


Bugün ve bundan sonraki dört gün, hiçkimsenin inanmadığı kadar çok inanıcam onlara. Çünkü onlar bana inanıyorlar. Sadece benim inanmamı bekliyorlar.
Tüm güzellikleri vermek için, sadece senin inanmanı bekleyen bir şeylerin olduğunu bilmek çok huzur verici.


Bunu kendimden biliyorum : Gerçek bir sevgiye, bana inanan birine tüm sevgimi, sadakatimi, kadınlığımı, çocukluğumu, herşeyimi verirdim.Verdim de...
Ben meleklere inanırsam, onlar bana güzelliği verirler.


Ama bugün başlayan inancım, bir karşılık alacağımı ummaktan değil... Sadece onların varlığına inanmak istiyorum. Bana bir şeyler vermek zorunda değiller bu inancımın karşılığında.


3 SAAT SONRA
Melekleri yaklaşık 10 dakika beklettim çünkü evde umut ve ersen vardı. Çıkmak üzereydiler. Onları karşılarken yalnız olmak istedim .
Onları içeri almak biraz garipti. Görmediğim birşeylere nasıl davranacağımı bilemedim.kullanılmayan odada tatlı bir köşe oluşturdum. beyaz bir gül, kavanozun içinde, beyaz mumum ve annemin şoktan kilosu 1 liraya alıp bana getirdiği rengi solgun ama tadı fena olmayan elmalardan en güzrl olanını seçip yıkadım ve oraya koydum.
biraz oturup onları beklettiğim içn özür diledim. çok heyecanlandım ve biraz da korktum. gözlerimi kapayamadım sessizce onlarla konuşurken.
onlara bu kadar inandığım için kendime biraz deli gözüyle bakmıyor değilim.
dileklerimi yazdığım kağıdı kendim yapmıştım. yıllardır ne için kullanacağımı bilemeden yaptığım kağıtları sakladım. bana öyle değerli geliyorlar ki, hiçbirşey yazamadım onlara. bugün kullandım işte.
herşey çok özel oldu. ben öyle hissettim. onlara derin i de gösterdim.


şimdi evde melekler var.


şeyyy. biraz dışarı çıksam alınmazsınız değil mi?     saturday night fever...







 

4.05.2010

tuvalet kağıdı

tuvalet kağıdı:
                                               olmadığında mutsuz olduğum şey.
                          nezle günlerin kurtarıcısı.   

6.03.2010

ayna ayna

 

Bir araç'la kendime bakıyorum.Kendimi göstermek için sana... aynayı kullanıyorum. Ayna ve araç olmasa ne ben, ben'i görebilirdim ve ne de sen beni..
"Bir" değil  "iki" yim ya , ondan bu görünme isteğim.Bir mucize içimde olup bitiyor. Bakıyorum, neler görüyorum. Hem görüyor hem gösteriyorum. Hem ağlıyor hem gülüyorum. Görüyor, ağlıyor, gösteriyor gülüyorum.

yosun