11.07.2009

MLADIC WANTED ( Srebrenitza Katliamı )

1457 sokak'ta bir katliam olsa.................
Bu benim sokağım...Ben burada yaşıyorum.. Tarih 11 TEMMUZ....2009
Bu sokakta polis, 21:30 da gelir, 02:30 da gider.
Sonra sen kendini nasıl savunuyorsan savun...
Beş saatlik bu süre boyunca korunaklı olduğun hissettirilir...Ama zaten olacak olan 3'ten sonra başlar. Herhangi bir gücün koruması, yalnızca 5 saat sürer. Mesai bitiminde ölmek serbest artık.

Yugoslavya Devleti, 2.Dünya Savaşından sonra Tinto liderliğinde kurulan komünist bir devletti. Ortodoks, Müslüman ve Katolikler, bu devleti oluşturan üç farklı din mensuplarıydılar. Yugoslavya; Hırvat, Sırp, Makedon, Boşnak, Arnavut, Sloven gibi etnik gruplardan oluşan bir ülke oldu.
1980' de Tinto öldü. 1990 dan sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği parçalanmaya başladı. Yugoslavya Devleti de bu parçalanmadan nasibini alarak, Slovenya ve Hırvatistan birlikten ayrıldılar. Bu, 25 Haziran 1991'de Slovenya'nın Almanya; Hırvatistan'ın ise İtalya'nın desteğini almasıyla gerçekleşti. Eylül 1991'de de Makedonya bağımsızlığını ilan etti.
Bosna-Hersek ,1992 şubat ve Mart aylarında bağımsızlığını ilan etti; 6 Nisan ' da ABD ve Avrupa Devletleri bu bağımsızlık ilanını kabul ettiler...

Bir çok siteden okuyup okuyup aktardığım bu cümlelerden o kadar sıkıldım ki şu anda, sokakta bağıra bağıra kendini nasıl pazarlıyacağını konuşan travestilerin sesleri dikkatimi dağıtmaya başladı.
Göt vermenin pazarı, volümü yüksek bir operaya dönüşüyor burada her gece...Satış piyasasının heyecanı, IMKB ' yi aratmıyor. Burası da başka bir pazar...

SREBRENITZA' da dolaşıp duruyor aklım...Çocukluğumun Boşnak Kampları' na gidiyor sonra. Orası da bir can pazarıydı.....Fahişe olan annelerine sahip olmaya çalışan genç erkekler...Yaz-kış demeden ( bu da oldukça etkili,acıklı bir mevsimsel betimleme : "
yaz kış demeden"... ) o iğrenç çadırdan bozma dört duvarlı kulübeciklerinde, iyilik görmüş olmanın ezikliğinde ama çatılmış kaşlarıyla yoldan geçenin gözünün önünde çamurun içinde yaşadılar.O zamanlar 15 yaşındaydım ama sadece, arada bir merkeze gelen yakışıklı yabancı oğlanları hatırlıyorum. Yaşadıkları trajediden öylesine bihaberdim ki, utanıyorum o yaştaki bu cehaletimden. Sadece Bosna' dan sürüldüklerini ve sıkıntıda olduklarını biliyordum. Ama onların yaşadığı bir soykırım'dı.
Kırklareli' de vardı, Manisa da da varmış. Demek Türkiye Cumhuriyeti, 1992-1995 Temmuz' süresince olan bu olayın pasif kahramanlarına biraz anlayış göstermiş, kapılarını açmış...

Hollanda Askerlerinin gözetmenliğinde, Birleşmiş Milletler Sorumluluğu altında, Srebrenitsa' da silahsızlanmış olarak partiye davet edilmiş binlerce Boşnak, bir hafta süren ölüm partisinin özel konuklarıymış. 3 gün içinde 8000 Boşnak'ın katledildiğinden bahsediliyor...Rakamlarla aram hiç iyi değil...Bilmem kaç günde bilmem kaç insan...Toplu mezarların üzerlerinde çiçekler açıyor, mavi kelebekler uçuşuyor...Bir tek şeyi biliyorum : Katliam yapıldı.Hem de dünyanın gözü önünde....
Lahey İnsan Hakları Savaş Suçları Mahkemesi' nde Karadzic ( Sırp Part.Ldr.) ; MLADİÇ ( Sırp Ord. Komt) ; Popoviç (Bosnalı Sırp Kmt. ) ; Beara
Bu mahkeme Hollanda'nın Lahey kentindedir. Kader bu ya, Srebrenitsa'da Bosnalıları Sırplardan koruması gerekenler,
(Genl.Kurm.Bşk. ) ; yargılandılar.Hollanda askerleriydiler. (BM' e bağlı o bölgede kalan tek askeri grup) Bosnalılar tamamen silahsızlandırılmış, Sırplarsa, tüm silahlarıyla kan dökmeye hazırdılar. Bosnalı Müslümanları korumak onların tek göreviydi, orada bulunma sebepleriydi.....

21 Temmuz 2008' de KARADZIC Sırbistan' da yakalandı ama MLADIC ,HALA BULUNAMADI(!)

Polis, bu sokağı koruduğunu söylüyor ama diyorum ya, zaten herşey 03' ten sonra oluyor...Gece 2 buçukta polisin bu sokaktan çekilmesi, Birleşmiş Milletler Askerleri'nin 11 TEMMUZ 1995'te SREBRENITSA' dan çekilmesine benziyor...Tehlikeye açık, katliama açık....

Tüm azınlıklar, ne zaman bir hak iddia etseler, her zaman katliama açıktırlar. Şimdi yine aynı şeylerin olmasını izliyor ,bekliyoruz...Bu kez başrolde Çin Hükümeti var... Uygur Türkleri bir de...

4.07.2009

kaçış analizi


merdiven


bana kalan


Tek bir sigara istiyorum yalnızca...Raflardaki bibloları gözüne kestiren Dominic'e ; bu yazıyı yazan parmaklarıma pati ve dişleriyle saldıran Cipsy'ye; yazdığım kağıtların üstünde yatan Büyük Beyaz'a bakıp yine aynı şeyi düşünüyorum.
Bügün bir tekini bile sevgiyle kucaklamadım

Kapıyı bunaltıcı bir kararlılıkla uzun uzun çalan kapıcıya kapıyı açmadığım için pişmanlıklardan pişmanlık beğeniyorum şimdi.Tek bir sigara olsaydı. Masanın başından kalkmak istemiyorum.Tek bir parmağımın ucu bile dışarıyı hissetmek istemiyor. Kılımın bir teki bile dışardaki havanın soğuk, sıcak, ılık, rüzgarlı ya da durgun mu olduğu konusunda bilgi sahibi olmak istemiyor. Evde o küçük sihirli andan bahseden şarkıyı dinlemek istiyorum.Tek bir sigara olsaydı. Sigara bu şarkıya çok yakışıyor."Little girl with Spanish eyes" derken dumanı yukarı doğru üflemek, o sevimli dramatikliğe karışmak...bir tek sigara olsaydı...

Bakkala gitmeyi beş saatten beri erteliyorum. Daktilo sesi çıkarmak için de, daktilo sesini bastıracak seste müzik dinlemek için de geç oldu.Ama bakkala gitmek için hiçbir zaman geç değil.
Aslında sigarayı zamanında almak için çok geciktim. Sigara yoksa yemek var. Ağzımı ve elimi ne kadar da dolduruyor.Ruhtaki ve bedensel olarak hissettiğimiz boşlukları doldurmaya bire bir.Üstelik gözyaşına ve kana da en çok yakışan o.
Çok mutluyum yalnızlık kıskacında olduğum için. Yalnızlık bunaltısı yüzünden iş yapamamayı, evi dolduranlar yüzünden işlerimi aksatmaya yeğlerim.
"please remember,that I never lie." Birbirimize asla yalan söylemeyelim olur mu?Sana hiç yalan söylemedim, hatırla...Ne büyük bir ağırlıktır ki bu, altında ezildikçe yalan söylersin ısrarcı sorulardan kurtulabilmek için. Yalvar yakar öğrenilmeye çalışılan dedikodulardan kurtulabilmek için, gerçeklerini kendine saklamaya çalışırken konuşmamayı yalana tercih etmişsindir genelde ama ne olursa olsun herşeyin en ince ayrıntılı, aslında sadece kendine ait olması gereken bilgilerini bakla bakla sökmeye çalışırken biri ağzından, yalan, dünyanın en gerçeğidir.Yalan değildir artık onlar. Söylenmek istenmeyenlerin üstünü örten kurtarıcı gerçeklerdir.
Kendime bırakmak isterim her zaman bir şeyler.Küçük bazı şeyler.Bilerek, özenle ayırmam onları.İşte bunu paylaşabilirim, işte bu küçük, edepsiz bilgi de bana kalsın bakalım, demem.O küçük bilgiler, kendileri istemez de çıkmazlar ortaya.
Sonsuza kadar ya da değerli ya da değersiz birine, gerekli ya da gereksiz bir zamanda, faydalı veya zararlı olacağı hiç mühim değilken çıkabilirler gün ışığına. Önemli olan, denizin metrelerce altında suyun hareketiyle dalgalanırken onlar, bir el, yolar gibi çekip çıkarmaya çalışmasın.
Gerçekler,
alaycı silüetler halinde, yerlerine yenilerini türetip,iniverirler rahatsız edilmeyecekleri derinliklere.Rahatsız edilmekten hoşlanmadıkları için, kaçarken yerlerine bıraktıkları benzerlerinin plastik olduklarının anlaşılmasını beklerler. Açık açık tiye almaktır bu.
Bakkala gidiyorum sonunda.

2003 Narbel