6.02.2011

ANNEANNEM ALZHEİMER

          Ona bakıyorum.... İzliyorum: Kocaman yüzünde, eskiden tombişçik olan yanakları, bulldog gibi sarkmış.Kaşları, kirpikleri beyaz. Ağzı, önde eksik dişleri yüzünden  bir canavarınki kadar korkunç. Yüzü asık. Kendi kendine konuşuyor."Şurda siyah masanın başındaki adamlardan biri gelmiş, şöyle böyle bir şeyler demiş, o böyle söylemiş, sonra vurmuş kapıyı gitmiş, kapkara bir arabası varmış, tekerlekleri kaydıra kaydıra gitmiş...."
"Bir bileziği varmış ince. Onu bulamamışmış. Heryeri arıycakmış yarın."   "Evde parası varmış, saklamış.Eğer ki torunlarından biri gidip alırsa o parayı, polise şikayet edicekmiş. Bakalım bakalım o zaman ne olucakmış. Hapislerde çürüyecekmiş kim yaptıysa" Böyle o kadar çok şey yazıyor ki, bu kadın bunadıktan sonra polisiye yazarı oldu resmen. Zannedersin  Agatha Cristie dirilmiş, yanıbaşımızda ..... Bizimki yazılı değil ama sözlü edebiyat yapıyor. Sözlü korku edebiyatı... Karşılaşmaktan korkuyorum zaman zaman. Penguen gibi yürüyerek, yavaş yavaş yaklaşıyor. Ve o dayanılmaz , herşeye sahip olma isteğiyle, bu kez Kaptan Mağara Adamı gibi ...
Ters çevirip silkelesen, kilosu kadar eşya, nesne, birşeyler birşeyler işte...... dökülecek. Kleptomani denen bu şey, bu çalma hastalığı,  alzheimerla promosyon olarak gelen bir şey mi, yoksa ondan ayrı mı var, bilmiyorum ama ikisi birden çok fazla. Bir nörolojik hastalığı daha, anneannemi bilmem ama ben kaldıramam. Ha ! Bir şey daha var. Suyun asit falan olduğunu zannetseniz herhalde sadece  ondan delicesine uzak durursunuz... Anneannem de işte öylesine uzak, öylesine dokunmak istemiyor suya. Zamanla değişen kokusu, var olduğu yeri hayvanat bahçesine çeviriyor. O, kokusuyla bir deve...yayılıp oturuşuyla, sağı solu izleyen garip, sevimli kafasıyla  yaşlı, tüyleri yer yer dökülmüş bir dişi deve... Ben, kendimi, ne olduğumu bilemediğim bir hayvan gibi hissediyorum. Belki maymun, bebeği sırtına yapışmış... Kendi kafesinden devenin kafesine bakan... Ona dokunamayan, dokunmayan... Bakmak ta pek istemediği, ama ...o deveyle ilgili en çok çalışan organı burnu olan bir Çığlık Atan Maymun. Annemin ne olduğunu biliyorum ama: Biz hayvanların kafeslerini temizleyen bakıcı  ve eğitici...
            Pek çok sebep var onu bu hastalığın kucağına iten. Hepsi tek tek çok üzücü ama her şeyden daha üzücü olan, bir yaşlıya duyamadığım hayranlık. Onun bizlere, torunlarına veremediği bilgelik... İnsanın, insan olarak değerinin zamanla artması gerek. Gençlerin, kenarda oturan, koruyucu, kollayıcı, sıcak ve bilge bir yaşlıya ihtiyaçları var. Tek bir sözüyle insanın dünyasını değiştirebilecek bir bilgeye.
             Ben, anneannemde böyle bir şeylerin kırıntılarını görebiliyorum ama o çok hasta . İnsan bir bebeği çok sevebilir ama bir bebek yaşlı bir bedenin içindeyken, insan ne hissedeceğini fena halde şaşırıyor... Fena halde... Fena..............
             Ona bakıyorum....İzliyorum. O kadar sıkılıyor ki, konuştukça konuşmak istiyor. Hiç susmamacasına konuşuyor. Ortalıkta söylenip geçilen sözcüğü geç, tek bir harfi bile kaçırmak istemiyor. Ara ara sustuğunda, gözlerinde bir boşluk... Silikleşmiş insanları, hatıraları, unutulmaya yüz tutmuş yerleri  görür gibi oluyorum.
Bir insanın unuttuğunu bilmek, hatırlıyor olmak yani, hoş bir duygu değil . Yaşamını bir yerlerde kaybetmiş bu kadına, bu yabancı kadına, "işte hepsi burda merak etme" diyemiyorum. Tüm geçmişin yanıbaşında aslında, ve , "ben senin geçmişin'im, diyemiyorum.
             Ona sadece bakıyorum... Kocaman ve zamanla büyüyen bir boşluk görüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder